Bazen düşünüyorum da, insan zihni koca bir arşiv odası gibi… Oraya giren her ses, her bakış, her kelime bir köşeye not ediliyor. Ama garip olan şu ki, en çok da küçücük şeyler aklımızda kalıyor. Koca bir konuşmadan değil, belki bir kelimeden inciniyoruz. Saatlerce süren güzel bir günden değil, en son duyduğumuz tek bir cümleden etkileniyoruz. Ve işte, o minicik detay bütün zihnimizi meşgul etmeye başlıyor. Aslında mesele sadece takılmak değil; mesele, zihnimizin o küçük şeyi sürekli tekrar etmesi. Tıpkı bozuk bir plak gibi aynı cümlenin dönüp dolaşıp kulağımıza çalınması… Ne kadar görmezden gelmeye çalışsak da içimizden bir ses hep oraya geri dönüyor. Çünkü insanın doğasında var: Bir şey bizi yaraladı mı, zihnimiz onun üzerinde düşünerek sanki çözüm bulacakmış gibi oyalanıyor. Ama çoğu zaman çözüm bulmuyoruz; sadece yoruluyoruz. Üstelik bu noktada başka bir huy devreye giriyor: Her şeyi kendini haklı çıkaracak biçimde görmek. Yani, ortada belki küçücük bir yanlış anlaşılma ...
Merhaba, ben Burçin. Gördüklerimi, hissettiklerimi, içime sinmeyenleri ve içime dokunanları kelimelere dökmeyi seviyorum. Hayatın akışında çoğu zaman sessiz kalan duygulara, bastırılan düşüncelere ses olmak istiyorum. Bu blogda; toplumsal meselelerden bireysel farkındalığa, eğitimden medyaya kadar pek çok konuda yazılar bulacaksınız. Amacım, sadece yazmak değil; düşündürmek, sorgulatmak ve birlikte yol alabilmek. Hoş geldiniz, iyi ki geldiniz…