Bazı insanlar var; sanki doğar doğmaz “başarılı olacaksın” diye kulağına fısıldanmış. Daha emeklemeden, “Bu çocuk ileride CEO olur!” denmiş olabilir. Hırs, bazen kahve gibi… Azı uykunu açar, fazlası kalbini çarptırır. Peki ne zaman bu kadar hırslı olduk? Yoksa insanlık tarihinin en başından beri mi böyleydik? Tarih Sahnesinde İlk Hırs: Mağara Duvarından Tahta Çıkışa İlk insanlardan beri birbirimizi geçme, üstün olma isteğimiz var. Mağara duvarına el izini bırakan atamız bile, “Bak ben buradaydım, sen kimsin?” demek istemiş olamaz mı? Sonra bu el izleri tahtalara, taşlara, piramitlere dönüştü. Antik Mısır’da firavunlar ölümsüzlük için mezarlarına altınlar gömdü. Orta Çağ’da krallar toprak için savaştı. Rönesans’ta ressamlar “en tanınan ben olacağım” diye birbirinin gölgesini ölçtü. Yani kısacası, hırs insanlıkla yaşıt bir virüs gibi. Modern Hırs: Başarı Odaklılık Çağı Bugünse taht yerine “LinkedIn profili”, kılıç yerine “özgeçmiş” taşıyoruz. Hırs artık savaş meydanında değil, açık ofisl...
Merhaba, ben Burçin. Gördüklerimi, hissettiklerimi, içime sinmeyenleri ve içime dokunanları kelimelere dökmeyi seviyorum. Hayatın akışında çoğu zaman sessiz kalan duygulara, bastırılan düşüncelere ses olmak istiyorum. Bu blogda; toplumsal meselelerden bireysel farkındalığa, eğitimden medyaya kadar pek çok konuda yazılar bulacaksınız. Amacım, sadece yazmak değil; düşündürmek, sorgulatmak ve birlikte yol alabilmek. Hoş geldiniz, iyi ki geldiniz…