Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Geleceği Kodlayan Yıllar (ÇOCUK)

Çocukları anlamak, geleceği anlamaktır. Çünkü onların kalbinde ve zihninde şekillenen dünya, yarının toplumunu oluşturur. Bu yüzden tüm büyük liderler, çocukların değerini kavramış ve onların gelişimine öncelik vermiştir. Mustafa Kemal Atatürk, bu vizyonu en derinden gören liderlerden biridir. O, yalnızca kendi milletinin değil, tüm dünyanın çocuklarını onurlandırmak adına 23 Nisan’ı "Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" olarak ilan etmiştir. Bu, bir çocuğun hayal gücünün, bir ulusun kaderini değiştirebileceğini bilen bir liderin ileri görüşlülüğüdür. Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği bu bayram, yalnızca bir kutlama değil, tüm insanlığa yapılan güçlü bir çağrıdır: "Geleceği inşa edecek olan çocuklardır." Ben de  bu haftanın anlam ve önemine uygun olarak 0-7 yaşın öneminden , bu yaş grubunda neler döndüğünden bahsetmek isterim. 0-7 yaş… Duyunca sıradan bir zaman dilimi gibi geliyor olabilir. Ama aslında bu yıllar, görünmeyen mürekkep ile yazılmış bir hayat kitabının ...

Svalbard Küresel Tohum Deposu – “Kıyamet Ambarı”

Geçenlerde sabah kahvemi içerken, bir belgeselde denk geldim: “Svalbard Tohum Deposu.” İlk anda çok da heyecan verici gelmedi kulağa. Tohummuş, depo falan… Ama sonra dinledikçe şaşırdım, sonra düşündüm, sonra hafif ürperdim. Meğer bu depo, insanlığın en büyük “ya bir gün her şey yok olursa?” sorusuna verdiği sessiz bir cevabıymış. Kıyamet Ambarı diyorlar adına. Aslında resmi adıyla “Svalbard Küresel Tohum Deposu.” Norveç’in kuzeyinde, Kuzey Kutbu’na yakın bir adada, bir dağın içine inşa edilmiş dev bir soğuk oda. Eksi 18 derecede, binlerce çeşit tohum burada saklanıyor. Neden mi? Çünkü bir gün olur da dünya büyük bir felaketle karşılaşırsa –ki bu iklim kriziyle, savaşlarla, kuraklıkla hiç de uzak ihtimal değil– yeniden başlayabilelim diye. Svalbard Küresel Tohum Deposu hakkında araştırma yaparken karşıma çıktı: “Kim aklınıza böyle bir fikir getirdi?” diye sordum önce kendime. Meğer bu dev projenin arkasında iki vizyoner isim varmış: konzervasyoncu Cary Fowler ve bitki genetikçisi Geoff...

Dobra mısın, Yoksa Sadece Patavatsız mı?

“Ben doğrusunu söylerim, kimse alınmasın!” diyen biriyle karşılaştığınızda içinizden “Yine başladı…” diyor musunuz? Evet, hepimizin çevresinde en az bir tane “Ben dobra bir insanım” diyerek ortalığı kırıp döken biri vardır. Dobra olmak, dürüstlükle harmanlanmış bir netliktir aslında. Ama ne yazık ki bazıları bu dürüstlüğü, filtresiz ve kırıcı olma hakkı sanıyor. Dobra olmak cesaret ister; patavatsızlık ise sadece düşüncesizliğin örtüsüdür. Çünkü dobra insan kalp kırmadan da gerçeği söyleyebilir. Patavatsız olan ise kalbi kırar, sonra da “Ne var canım, doğruları söyledim!” diyerek işin içinden sıyrılır. Peki, bu iki halin arasındaki o ince ama çok önemli çizgiyi nasıl ayırt ederiz? Kendimizi dobra sanarken fark etmeden patavatsızlaşıyor olabilir miyiz? Patavatsızlık, çoğu zaman maskelenmiş bir tür bencilliktir. İnsanlar, "doğruları söyledim" diyerek başkalarını kırar, sonra da kendi egolarını tatmin ederler. Asıl sorun burada, insanların gerçeği paylaşmak adına karşındaki kişi...

YAŞAMAK (Acının ve neşenin dansı) (7)

Bazen hayat, iç içe geçmiş zıtlıkların sahnesi gibi gelir insana. Neşe ile hüznün,  umut ile kaderin, başlangıç ile sonun aynı anda var olduğu bir oyun... Bir an gülerken, diğerinde derin bir sessizliğe gömülebiliriz . Acının içinden geçmeden neşeyi, kaybetmeden sahip olmanın değerini,  düşmeden yükselmenin anlamını bilebilir miyiz gerçekten? Yaşamak, sadece nefes almak değil; hissetmek, yaralanmak,iyileşmek bazen tekrar kanamak demek. Mutluluklarımızı büyüten,  hüzünlerimizin gölgesi değil mi zaten? İşte bu yüzden yaşamın karmaşıklığı içinde kaybolurken bile belki de asıl yolculuk tam da burada başlıyordur. Yaşamla ilgili eski zamanlara baktım bu yazıyı yazarken ekleyebileceklerime; Antik yunan'da filozoflar, hayatın anlamını sorgularken bir yandan da onun kaçınılmaz acılarını kabul etmeyi öğütlermiş. (İçinden geçin diyorlar yani) Stoacı, filozof Epiktetos, "Başa gelen şeyler değil, onlara verdiğimiz anlam bizi üzer. " derken, aslında yaşamanın bizim iç dünyamızda şekill...

Bari Kendine Dürüst Ol!

Bir karar verirken içten içe bildiğin halde, kendi kendini kandırmaya çalıştığını fark ettin mi? Ya da yapmak istediğin bir şeyi "Şartlar uygun değil" diyerek erteledin mi? (Ben sürekli bunu yapıyorum ya şartlar uygun değil ya da bla bla bla...)  Oysa asıl sebep korkular, harekete geçmek için motivasyondur. Birde tabi ki her şey hakkında yalan yanlış,  karşısındakini düşünmeden amaçsızca yapılan yorumlar var. İşte bu yüzden kendimize çoğu zaman dürüst olamıyoruz.  Çünkü bu gerçekler konfor alanımızı sarsar. Kimseden kötü yorum duymak istemeyiz, yargılanmak istemeyiz. (Boş konuşan çok fazla insan var farkındayım. Dalga geçtiklerini sanan küçücük beyinlere sahipler .) Kendimize dürüst olmak yerine bahanelere sığınırız.  Ancak ne kadar kaçarsak kaçalım,  iç sesimiz bizi en savunmasız anımızda yakalayıverir.  Neden Kendimizi Kandırıyoruz? Psikologlar, insanların kendilerini kandırmalarının altında birçok nedenin yattığını söylüyor. Bunlardan biri bilişsel çeliş...