Bazen hayat, iç içe geçmiş zıtlıkların sahnesi gibi gelir insana. Neşe ile hüznün, umut ile kaderin, başlangıç ile sonun aynı anda var olduğu bir oyun...
Bir an gülerken, diğerinde derin bir sessizliğe gömülebiliriz . Acının içinden geçmeden neşeyi, kaybetmeden sahip olmanın değerini, düşmeden yükselmenin anlamını bilebilir miyiz gerçekten?
Yaşamak, sadece nefes almak değil; hissetmek, yaralanmak,iyileşmek bazen tekrar kanamak demek.
Mutluluklarımızı büyüten, hüzünlerimizin gölgesi değil mi zaten?
İşte bu yüzden yaşamın karmaşıklığı içinde kaybolurken bile belki de asıl yolculuk tam da burada başlıyordur.
Yaşamla ilgili eski zamanlara baktım bu yazıyı yazarken ekleyebileceklerime;
Antik yunan'da filozoflar, hayatın anlamını sorgularken bir yandan da onun kaçınılmaz acılarını kabul etmeyi öğütlermiş. (İçinden geçin diyorlar yani)
Stoacı, filozof Epiktetos, "Başa gelen şeyler değil, onlara verdiğimiz anlam bizi üzer. " derken, aslında yaşamanın bizim iç dünyamızda şekillenen bir deneyim olduğunu vurgular.
Diğer yandan, Budizm' in temel öğretisi olan Dukka(ıstırap) hayatın doğasında acının bulunduğunu kabul ederek, onunla barışmayı öğretiyor.
Tarihte de hayatın çelişkilerini anlatan unutulmaz anlar var.
Marcus Aurelius, Roma' nın en güçlü imparatorlarından biri olmasına rağmen, gece defterine " Herşey geçici, bugün zirvede olan yarın unutulmuş olacak" diye yazıyordu.
Bazı anlar vardır, insan içindeki tüm ışığını kaybettiğini sanır. Çırpındıkça batıyormuş gibi gelir. Zihninde yankılanan sesler, geçmişin pişmanlıkları ve geleceğin belirsizliğiyle birleşir. İşte o an dibe vurduğun andır.
Kaybedişlerin, hayal kırıklıklarının ve yetersizlik hissinin iç içe geçtiği bir boşluk.Ancak kimse söylemez: dip aslında bir varış noktası değil, bir dönüş noktasıdır. Orada ne kadar kalacağın, ne yapacağına bağlıdır. İnsanlar uzaklaşır, beklentiler yıkılır. Ama işin garibi , tam da o an kendinle en dürüst şekilde yüzleşmeye başlarsın. Maskeler düşer, sahte mutluluklar anlamını yitirir ve geriye sadece sen kalırsın.
İnsanlar bu noktaya geldiklerinde bir seçim yapmak zorunda kalır. Ya karanlığa alışıp orada kalacaklar ya da en küçük ışık kırıntısını bile takip ederek yeniden yükselecekler. İşin sırrı bence; yukarı çıkarken tutunduğun herşey seni sen yapacak olan şeydir. Bir dostun sözü, bir kitabın cümlesi, içindeki inadına direnme gücü...
Dibe vurduysan artık yönün sadece yukarı olabilir.
Neden yaşamak derken dibe vurmaya gitti yazı diye düşünürken son zamanlarda yaşadığımız tüm kötü olayların bir yansıması olarak düşünüyorum.
İnsanların birbirine bile isteye zarar vermesi, umutsuzluk dalgaları gibi yayılıyor. Bir insan neden böylesine kopar kendinden ve çevresinden?
Yasamak bu olanlara maruz kaldıkça çok ağır bir yük haline geldi.
Kimi zaman çaresiz hissederiz, kimi zaman tükenmiş...Ama en büyük tehlike, kendimizi bu yükün altında yalnız sanmamızdır.
Son dönemde yaşanan hepimizi derinden üzen yangın gibi içimizde de yangınlar var. Öfkemiz, umutsuzluğumuz, hayal kırıklıklarımız bir kıvılcım bekliyor.
O yüzden tam da şimdi en çok birbirimize ihtiyacımız var. Bir selamın, bir dost elinin bir umudun fark yaratacağı zamanlardayız. Çünkü yaşamak tek başına degil; birlikte mümkün.
Bir çocuğun gülüşünü duymak, bir kedinin başını okşamak kadar basit bazen bir dost sesi duymak kadar güçlüdür hayata tutunmak.
Bu ara en çok hissetmek istediğim şeylerden biri Umut ; umut etmek karanlıkta bir ışık aramak değil, ışığın eninde sonunda doğacağını bilmek. Sevgiler...
Öneriler gelsin mi?;
Life is beautiful (Hayat güzeldir)
Savaşın ortasında bile umudu ve sevgiyi kaybetmemenin hikayesi.
The secret life of Walter Mitty
Hayallerin peşinden gitmenin ve cesaretin umutla nasıl beslendiğini anlatan görsel bir şölen.
Into the wild (2007)
Özgürlüğün ve doğanın icinde umudu arayan bir gencin gerçek hikayesi.
KİTAPLAR
Martı- (Jonathan livingston seagull) - Richard Bach
Kendi sınırlarını aşarak özgürlüğü ve umudu bulan bir Martı ' nın ilham verici hikayesi.
Simyacı- Paulo Coelho
Hayallerin peşinden gitmenin ve içsel yolculuğun umudu nasıl beslediğini anlatan bir klasik.
Küçük prens- Antonie de saint exupéry
Masalsı anlatımıyla içimizdeki çocuğa ve umuda seslenen klasik eser.
Uçurtma Avcısı- Khaled Hosseini
En sevdiğim kitaplardan biridir. Acılarla dolu bir geçmişin içinden umuda uzanan dokunaklı bir roman.
Yazımı birde benden dinlemek isterseniz Spotify hesabımı buraya bırakıyorum.🥰
https://open.spotify.com/show/2pWZpbq4HzJ6kHGqTqB5Lk
Yorumlar
Yorum Gönder