Ana içeriğe atla

Gökyüzünden Gelen Hazinenin Hikayesi (Toplanın Altın 'ın hikayesini anlatacağım size) (5)

Milyarlarca yıl önce, sessiz bir evrende 
, iki devasa nötron yıldızı birbirine yaklaşmaya başladı.( Yazarken heyecanlandım 😆) Her biri, yıldızların yaşam döngüsünden arta kalan yoğun cisimlerdi. Sessizce ama kaçınılmaz şekilde bir çarpışmaya doğru ilerlediler. 
Ve bir gün , o büyük an geldi; yıldızlar birbirine çarptı ve evreni aydınlatan muazzam bir patlama meydana geldi. 
Bu patlamaya "kilonova" diyoruz. Ancak sadece bir ışık gösterisi değildi bu, aynı zamanda evrenin en değerli elementlerinden biri olan Altın ' ın doğum anıydı. ( hayırlı olsun nur topu gibi bir Altın madenimiz oldu. ) 😁 Atomlar bu kozmik dans sırasında birleşti,  enerji ve kaosun ortasında altın taneleri oluştu. Sonra, milyonlarca yıl boyunca, bu altın taneleri uzayın boşluğunda sürüklendi. Toz ve gaz bulutlarına karışarak yeni yıldız sistemlerinin ve gezegenlerin oluşumuna katkıda bulundu. Dünyamız da bu kozmik mirastan nasibini aldı. Milyarlarca yıl önce,  dünya' nın yüzeyine çarpan meteorlar,  beraberinde altını getirdi. 
Bugün, toprağın derinliklerinden çıkarılan ya da nehir yataklarında parıldayan altın, aslında bu kozmik yolculuğun bir parçası,  belki bir yüzükte,  bir sanat eserinde ya da madalya da gördüğümüz altın,  yıldızların carpışmasından doğmuş ve dünya ile buluşmuş.  
Altın,  sadece bir metal değil, evrenin bize bıraktığı bir hazine , yıldız tozlarının parlayan bir haritasıdır.  
Altın, sadece yıldızların carpışmasından doğup dünya ' ya gelmekle kalmadı, insanlık tarihinin her köşesine damgasını vurdu. İlk insanlar,  bu parlak metalin ne olduğunu anlamadığın da muhtemelen şunu düşündüler " vay be taş parlıyor,  kim bilir tanrıların gözyaşı falan mı? " 🙃
Zaten altın o günden sonra hep bir şekilde tanrılara, krallarla ve gücün sembolüyle ilişkilendirildi.  Ama gelin biraz gerçek dünya ' ya inelim. Altın sadece güzel takılar  yapmak, bilekten kola kadar takılmak için kullanılmıyor. Mesela şu an elinizde tuttuğunuz telefon,  altın sayesinde düzgün çalışıyor. (Vay be değil mi?) Evet doğru duydunuz! Altın, elektrik iletiminde bir usta, paslanmıyor,kararmıyor ve mükemmel bir iletken. Yani siz selfie çekerken ya da bir mesaj yazarken yıldızların tozu size hizmet ediyor. Bir de tıbbi alanlarda kullanımı var. Altın vücudun reddetmediği bir metal olduğundan diş hekimliğinden, romatizmal hastalık tedavisine kadar pek çok alanda işe yarıyor.  Yani sadece takı niyetine değil, sağlığına da iyi geliyor. 
Evren bildiğiniz banka gibi çalışıyor. ( Altın biliyorsunuz ki dünya ekonomisinin yapı taşı) 
Sonuç olarak altın, bir metalden çok  daha fazlası takıda güzellik,  teknolijide fayda,  sağlıkta şifa ve ekonomide güç demek. Ama bence en önemli yanı, bize evrenin ne kadar harika bir yer olduğunu hatırlatması. Kim bilir, belki bir gün altının doğduğu o yıldızların patlama anına tanık olacak kadar gelişiriz.  
Bilim insanları, astroitlerin büyük miktarda altın ve diğer değerli metalleri (rodyum da inanılmaz değerli bu arada ) barındırdığını keşfettiler. Özellikle 16 Psyche adlı bir astreoid, dünya ekonomisinin tamamından, daha değerli oldugu tahmin edilen altın,  platin ve nikel rezervleriyle dolu. Henüz tabiki uzay madenciliği mümkün değil.😆 
Ülkemizde değerli metallerden endüstriyel taşlara kadar 77 çeşit maden Türkiye ' de çıkarılıyor. Evet altın da ülkemizde çıkarılan madenler arasında. 
Neden altından bahsettim çünkü gün içinde en az bir kez altından bahsetmiyor muyuz? Hayatımızın tam ortasında olan bir element bence ...Bu sebeple özünü araştırmak ve bilmek istedim. Bir de altın kadar değerli insanlar vardır. Sözleriyle, size hissettirdikleriyle kalbinizde altın kadar değerli olurlar. Hatta kendilerinin ne kadar değerli olduklarını bilmeden. Umarım kendimizin değerini altın kadar bilebiliriz. (Canım Deren sözlerin altın değerindeydi ve sen de öylesin. Teşekkür ederim. 🙏)
Altın ateşle,  kadın altınla,  erkek kadınla imtihan edilir.( Sokrates). Bilmiyorum anlatabildim mi? 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AHLAKİ GÖRECELİK (1)

 Öncelikle Merhaba; Beni bu Blogger sayfasını açmaya ve yazmaya iten ve artık bir şekilde içimdeki ve aklımdaki düşünceleri atmak, paylaşmak yalnız olmadığımı bilmek, içimden geçen bu duyguları sadece benim hissetmediğimi bilmek için açmış bulunuyorum. Bir şekilde birşeyler yapmam ve paylaşmam gerekiyordu. Çünkü çevremdeki insanların bu kadar tepkisizligine ve kayıtsızlığına dayanamıyorum.Toplumsal olaylar, günlük yaşamdaki karşılaştığımız fakat herkesle paylaşamadigimiz haksızlık ve insanların davranışları hakkında aslında kafama esen hersey hakkında yazmak istiyorum. Bu blogta öyle edebi şeyler bulamayacaksaniz. Bu blogta yaşayan normal bir insanın düşüncelerini bulacaksınız. Neden kayıtsız kalıyoruz etrafımıza karşı?  Araştırdım, psikolojide bunu yeri neresidir?  Pek çok yazı okudum. Travmalar, stres bozuklukları ve pek çok şeyin sonucunda "şizoid kişilik bozukluğu " olarak karşıma çıktı.Nedir bu şizoid kişilik bozukluğu? Kısaca açıklamam gerekirse; duygusal soğukluk, ...

YAŞAMAK (Acının ve neşenin dansı) (7)

Bazen hayat, iç içe geçmiş zıtlıkların sahnesi gibi gelir insana. Neşe ile hüznün,  umut ile kaderin, başlangıç ile sonun aynı anda var olduğu bir oyun... Bir an gülerken, diğerinde derin bir sessizliğe gömülebiliriz . Acının içinden geçmeden neşeyi, kaybetmeden sahip olmanın değerini,  düşmeden yükselmenin anlamını bilebilir miyiz gerçekten? Yaşamak, sadece nefes almak değil; hissetmek, yaralanmak,iyileşmek bazen tekrar kanamak demek. Mutluluklarımızı büyüten,  hüzünlerimizin gölgesi değil mi zaten? İşte bu yüzden yaşamın karmaşıklığı içinde kaybolurken bile belki de asıl yolculuk tam da burada başlıyordur. Yaşamla ilgili eski zamanlara baktım bu yazıyı yazarken ekleyebileceklerime; Antik yunan'da filozoflar, hayatın anlamını sorgularken bir yandan da onun kaçınılmaz acılarını kabul etmeyi öğütlermiş. (İçinden geçin diyorlar yani) Stoacı, filozof Epiktetos, "Başa gelen şeyler değil, onlara verdiğimiz anlam bizi üzer. " derken, aslında yaşamanın bizim iç dünyamızda şekill...