Ana içeriğe atla

KISKANÇLIK ( DOST MU? DÜŞMAN MI?)(6)

Kıskançlık...insan ruhunun derinliklerinde yankılanan bir fısıltı mı, yoksa içimizi kemiren bir fırtına mı? 
Gözlerimizin başkasının sahip olduklarına takılıp, kendi değerimizi sorguladığımız o an, kıskançlık sadece bir duygu değil,  kendimizle yaptığımız sessiz bir savaşa dönüşür.  Peki, kıskançlık bize ne anlatıyor? Birşeyler eksik mi, yoksa fazlasıyla insan mıyız? 
Kıskançlık hepimizin hepimizin bir şekilde tanıştığı o tuhaf duygu ( itiraf edelim hepimiz bir şeyleri kıskanmışızdır.)  
Hani sosyal medyada bir arkadaşının mükemmel bir tatil  fotoğrafını görürsün ya da eski bir tanıdığın kariyerinde hızlıca yükseldiğini duyarsın. İşte o an içinden birşey kıpırdanmaya başlar. "Ben neden yapamıyorum?" Ya da "benim neden böyle bir şansım olmadı?" Diye düşünürsünüz. (O yetersizlik hissi geliyor yavaştan farkındaysanız. :) ) sonra bu duygu, fark etmeden günü zehirler.
Modern dünyada kıskançlık eskisinden çok görünür hale geldi sanki. Mesela eskiden birinin hayatına bu kadar kolay ulaşamazdık. Şimdi instagramda herkesin hayatına dair "en parlak anlarını " görüyoruz. Ama hiç düşünüyor muyuz? O fotoğrafın arkasında ne var? O kişi belki de o mükemmel fotoğrafı paylaşırken kendi içinde bir mücadele veriyor. 
Son zamanlarda iyice öğrendiğim ve öğrenmiş olmaktan büyük haz duyduğum ve sindirdiğim bir şey var o da kimseyi yargılamamak. ( Tavsiye ederim. Şahane bir rahatlık.) 
İşin bir de ilişkiler boyutu var. Bir arkadaşına,  sevgiline ya da eşine karşı duyulan kıskançlık " onu benden daha çok seviyorlar mı?" ya da "neden benimle değilde başkasıyla bu kadar vakit geçiriyor?" gibi düşünceler. Çok insani ama bir o kadar yorucu değil mi? 
Aslında kıskançlık, sadece başkalarıyla değil, kendi içimizde de bir hesaplaşma. Ben biraz bencilliğe de benzetiyorum. Belki de eksik hissettiğimiz şeyleri farketmemize yardımcı oluyor. Ama dozunu iyi ayarlamak lazım. Kontrolsüz kıskançlık zarar verir. Peki kıskançlık hep kötü birşey mi? Aslında hayır bazen bir uyarı sinyali gibi çalışır.  Mesela, iş arkadaşının terfi aldığını duyduğunda "kıskançlık " hissedebilirsin. Ama bu his, seni bir adım geri çekip " ben neyi eksik yapıyorum?" diye düşünmeye itebilir. (Çoğu zaman o eksik yaptığımız şey yalakalıktır.😄)
(Bir Arkadaşım bana uzun zaman önce ilk çalışmaya başladığım yıllarda bana şöyle birşey söylemişti; :Başarıya giden yol yalakalıktan geçer. " 😆 )
Belki de uzun süredir görmezden geldiğin hedeflerini yeniden hatırlatır sana. Yani harekete geçmek için bir sebep olabilir kıskançlık.  
Bir de işin şu boyutu var, çoğu zaman kıskandığımız şeyler gerçekten ihtiyacımız olan şeyler değil. 
Diyelim ki; bir arkadaşın sürekli lüks restoranlarda yemek yiyor. (Sessize al gitsin😄) bu durumda da seni rahatsız ediyor. Ama durup bir düşün: sen gerçekten o restorana gitmek mi istiyorsun, yoksa onun gibi görünmek mi? Belkide o hissin asıl kaynağı, başkalarının seni nasıl algıladığını fazlasıyla önemsemek. İşte tam da burada kıskançlık bize ayna tutuyor Aslında; "sen kimsin, ne istiyorsun?" Diye soruyor. Kendine güven.  Birazda kendine güvensizlikten doğmaz mı kıskançlık? 
Kıskançlık bizi ele geçirecek bir canavara da dönüştürebilir ya da bizi daha iyi bir versiyonumuza dönüştürebilir.  Belkide kıskandığımız şey başkalarının mutlulugu değil, cesaret edemediklerimizdir. Kıskançlıklarımız, kendimize itiraf etmekten korktuğumuz arzularının bir yansıması mı? Başkalarının hayatlarına odaklanarak her geçen gün,  kendi hikayemizi yazmayı biraz daha ertelemiyor muyuz? Başkasının ışığı senin gölgen değildir.  Gölgeyi yaratan, kendimizi kendi ışığımız dan mahrum bırakmamızdır. 
Size şahane önerilerim var: 
Film önerileri:
Black Swan (2010)
En sevdiğim oyunculardan biridir Natalie Portman. Şahane bir film. Kıskançlık dolu psikolojik bir gerilim.
Amedeus (1984)
İlk annemle dvd de izlemiştim. Ey gidi zaman. Mozart ve salieri arasındaki kıskançlık ve hırsın,  deha ile mücadele eden bir ruhun yıkıcı hikayesi. 
Gone girl(2014)
Bir ilişki de kıskançlık, manipülasyon ve yalanların nasıl ölümcül sonuçlara yol açabileceğini gösteren, sürükleyici bir gerilim. 
Ve tabiki kitap önerileri:
Othello- William Shakespeare 
Othello' nun Desdemono' ya duyduğu kıskançlık, trajediye yol açar. Tam bir klasik.
Anna Karenina- Lev Tolstoy
İlişkilerde kıskançlık,  tutku ve aldatma temaslarını derinlemesine işleyen bir baş yapıt. 
Sevgiler...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AHLAKİ GÖRECELİK (1)

 Öncelikle Merhaba; Beni bu Blogger sayfasını açmaya ve yazmaya iten ve artık bir şekilde içimdeki ve aklımdaki düşünceleri atmak, paylaşmak yalnız olmadığımı bilmek, içimden geçen bu duyguları sadece benim hissetmediğimi bilmek için açmış bulunuyorum. Bir şekilde birşeyler yapmam ve paylaşmam gerekiyordu. Çünkü çevremdeki insanların bu kadar tepkisizligine ve kayıtsızlığına dayanamıyorum.Toplumsal olaylar, günlük yaşamdaki karşılaştığımız fakat herkesle paylaşamadigimiz haksızlık ve insanların davranışları hakkında aslında kafama esen hersey hakkında yazmak istiyorum. Bu blogta öyle edebi şeyler bulamayacaksaniz. Bu blogta yaşayan normal bir insanın düşüncelerini bulacaksınız. Neden kayıtsız kalıyoruz etrafımıza karşı?  Araştırdım, psikolojide bunu yeri neresidir?  Pek çok yazı okudum. Travmalar, stres bozuklukları ve pek çok şeyin sonucunda "şizoid kişilik bozukluğu " olarak karşıma çıktı.Nedir bu şizoid kişilik bozukluğu? Kısaca açıklamam gerekirse; duygusal soğukluk, ...

Gökyüzünden Gelen Hazinenin Hikayesi (Toplanın Altın 'ın hikayesini anlatacağım size) (5)

Milyarlarca yıl önce, sessiz bir evrende  , iki devasa nötron yıldızı birbirine yaklaşmaya başladı.( Yazarken heyecanlandım 😆) Her biri, yıldızların yaşam döngüsünden arta kalan yoğun cisimlerdi. Sessizce ama kaçınılmaz şekilde bir çarpışmaya doğru ilerlediler.  Ve bir gün , o büyük an geldi; yıldızlar birbirine çarptı ve evreni aydınlatan muazzam bir patlama meydana geldi.  Bu patlamaya "kilonova" diyoruz. Ancak sadece bir ışık gösterisi değildi bu, aynı zamanda evrenin en değerli elementlerinden biri olan Altın ' ın doğum anıydı. ( hayırlı olsun nur topu gibi bir Altın madenimiz oldu. ) 😁 Atomlar bu kozmik dans sırasında birleşti,  enerji ve kaosun ortasında altın taneleri oluştu. Sonra, milyonlarca yıl boyunca, bu altın taneleri uzayın boşluğunda sürüklendi. Toz ve gaz bulutlarına karışarak yeni yıldız sistemlerinin ve gezegenlerin oluşumuna katkıda bulundu. Dünyamız da bu kozmik mirastan nasibini aldı. Milyarlarca yıl önce,  dünya' nın yüzeyine çarpan mete...

YAŞAMAK (Acının ve neşenin dansı) (7)

Bazen hayat, iç içe geçmiş zıtlıkların sahnesi gibi gelir insana. Neşe ile hüznün,  umut ile kaderin, başlangıç ile sonun aynı anda var olduğu bir oyun... Bir an gülerken, diğerinde derin bir sessizliğe gömülebiliriz . Acının içinden geçmeden neşeyi, kaybetmeden sahip olmanın değerini,  düşmeden yükselmenin anlamını bilebilir miyiz gerçekten? Yaşamak, sadece nefes almak değil; hissetmek, yaralanmak,iyileşmek bazen tekrar kanamak demek. Mutluluklarımızı büyüten,  hüzünlerimizin gölgesi değil mi zaten? İşte bu yüzden yaşamın karmaşıklığı içinde kaybolurken bile belki de asıl yolculuk tam da burada başlıyordur. Yaşamla ilgili eski zamanlara baktım bu yazıyı yazarken ekleyebileceklerime; Antik yunan'da filozoflar, hayatın anlamını sorgularken bir yandan da onun kaçınılmaz acılarını kabul etmeyi öğütlermiş. (İçinden geçin diyorlar yani) Stoacı, filozof Epiktetos, "Başa gelen şeyler değil, onlara verdiğimiz anlam bizi üzer. " derken, aslında yaşamanın bizim iç dünyamızda şekill...