Ana içeriğe atla

Sosyal Medyanın Yükselişi (2)

Bağlanıyoruz ama kopuyor muyuz?
Dürüst olalım. Hepimiz şu anda bu yazıyı okuyanlar burada ekran başında;) belkide bir yandan instagramı karıştırıp bir yandan da ama dur bakim bizim deli ne yazmış! Diye bakıyoruz değil mi? 😆 Biraz kafamız dağılsın.Yarısına kadar okuyup çıkarımcılar da burdaysa ne güzel.. Eşime sordum yazdığım yazıyı okudun mu? Diye hemen "evet" dedi. Ne hakkındaydı? Dedim "walla okudum ama hatırlamıyorum şimdi " dedi.
Fakat gün içinde ona attığım bir reelsi sorsam hemen hatırlayacak.(canımı sıkmak istemediğim icin sormadım)😄 Yani şu dijital çağda ne okudugumuzu ya da ne konustugumuzu dinleyen o kadar az kişi var ki.Farklı bakış açıları kazanmak her zaman iyidir. O yüzden okuyun ne olursa okuyun.Konunun dışına çıkmadan devam ediyorum. 
Sosyal medya (bende dahil) sabah uyanır uyanmaz, telefona sarılmamızdan yatmadan önce son bildirim kontrolüne kadar hayatımızın her köşesinde.
Eski okul arkadaşını bulamayan kaldı mı? Mektup bekleyenlere selam olsun artık bitti o işler. 
Sosyal medya iletişimimizi güçlendiriyor mu? Zayıflatıyor mu? 
Peki bu sürekli bağlı olma hali bizim gerçekten daha bağlı hissettiriyor mu?
Hemen önce iyiyi düşünüyorum; uzak mesafeleri aşma, bağlanma gücü, fikirlerin paylaşımı ve en önemlisi de bence farkındalık oluşturma, destek toplama(doğal afet, adalet v.b) deprem zamanı atılan binlerce Tweet milyonları etkiledi ve birlik olarak bir hareketi başlattı, değişimler yarattı bunun gibi pek çok (#) hashtag sayabilirim. Bir hashtag başlatıyorlar ve dünya değişiyor. Aktivizmin merkezi de sosyal medya oldu. (Uygun şart ve zaman olsaydı ben de kesin olurdum)
Dünya da aktif sosyal medya kullanıcıları sayısı 5 milyarı aştı. Ortalama bir kişi günde yaklaşık 2,5 saatini sosyal medya da geçiriyor. ( Ben demiyorum veriler diyor.)
#Metoo
#BlacklivesMatter
gibi yapılan kampanyalar milyonları etkiledi ve değişimler yarattı.
Kriz anlarında aktif topluluklar hızlı bir şekilde organize olup konuya dikkat çekiyorlar. Bizim ülkemizde de adaleti sosyal medya üzerinden sağlamaya çalışmıyor muyuz? 
Denge bu noktada çok önemli aktif dinlemeyi, empatinin ve samimiyeti sosyal medyaya taşıyabilir miyiz? 
Yüzyüze iletişimin azalması, yanlış anlaşılmalar, bağımlılık ve doğru olmayan hayatlara karşı "sosyal medya kıskançlığı" gibi etkiler ortaya çıkıyor. Peki "okundu"ama "cevap yoklara" geçelim. Birçok arkadaşlığı bitirmiş olabilir mi? Filtrelerle süslenmiş mükemmel hayatlar. İzledikçe "ben neden böyle değilim " hissi içimizi kemiriyor. ( Herkes için söylemiyorum kendimden biliyorum.) 
Gerçek hayatta nasılsın? 
Biliyormusunuz? Sosyal medya da çok zaman geçirenlerin depresyon ve kaygı bozukluğu riskinin arttırdığını da yapılan araştırmalar ortaya koyuyor. 
Sosyal medya bence muhteşem bir mecraa. Ama unutmayalım gerçek sohbetler hala altın değerinde, ben bazen çok ama çok özlüyorum. 
Elimizdeki telefonu bir kenara bırakıp karşınızdaki kişiye "nasılsın gerçekten? " demek bazen dünyalara bedel.
Ve son olarak lütfen şu cümleyi daha az kullanalım" mesajı görmedim ki!" Dostum hepimizi biliyoruz ki o mesajı gördün. Çünkü zaten okundu yazıyor.🙃
Gerçek dünyada daha çok okundu almak ümidiyle göz göze,  yüz yüze...sevgiler 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AHLAKİ GÖRECELİK (1)

 Öncelikle Merhaba; Beni bu Blogger sayfasını açmaya ve yazmaya iten ve artık bir şekilde içimdeki ve aklımdaki düşünceleri atmak, paylaşmak yalnız olmadığımı bilmek, içimden geçen bu duyguları sadece benim hissetmediğimi bilmek için açmış bulunuyorum. Bir şekilde birşeyler yapmam ve paylaşmam gerekiyordu. Çünkü çevremdeki insanların bu kadar tepkisizligine ve kayıtsızlığına dayanamıyorum.Toplumsal olaylar, günlük yaşamdaki karşılaştığımız fakat herkesle paylaşamadigimiz haksızlık ve insanların davranışları hakkında aslında kafama esen hersey hakkında yazmak istiyorum. Bu blogta öyle edebi şeyler bulamayacaksaniz. Bu blogta yaşayan normal bir insanın düşüncelerini bulacaksınız. Neden kayıtsız kalıyoruz etrafımıza karşı?  Araştırdım, psikolojide bunu yeri neresidir?  Pek çok yazı okudum. Travmalar, stres bozuklukları ve pek çok şeyin sonucunda "şizoid kişilik bozukluğu " olarak karşıma çıktı.Nedir bu şizoid kişilik bozukluğu? Kısaca açıklamam gerekirse; duygusal soğukluk, ...

Gökyüzünden Gelen Hazinenin Hikayesi (Toplanın Altın 'ın hikayesini anlatacağım size) (5)

Milyarlarca yıl önce, sessiz bir evrende  , iki devasa nötron yıldızı birbirine yaklaşmaya başladı.( Yazarken heyecanlandım 😆) Her biri, yıldızların yaşam döngüsünden arta kalan yoğun cisimlerdi. Sessizce ama kaçınılmaz şekilde bir çarpışmaya doğru ilerlediler.  Ve bir gün , o büyük an geldi; yıldızlar birbirine çarptı ve evreni aydınlatan muazzam bir patlama meydana geldi.  Bu patlamaya "kilonova" diyoruz. Ancak sadece bir ışık gösterisi değildi bu, aynı zamanda evrenin en değerli elementlerinden biri olan Altın ' ın doğum anıydı. ( hayırlı olsun nur topu gibi bir Altın madenimiz oldu. ) 😁 Atomlar bu kozmik dans sırasında birleşti,  enerji ve kaosun ortasında altın taneleri oluştu. Sonra, milyonlarca yıl boyunca, bu altın taneleri uzayın boşluğunda sürüklendi. Toz ve gaz bulutlarına karışarak yeni yıldız sistemlerinin ve gezegenlerin oluşumuna katkıda bulundu. Dünyamız da bu kozmik mirastan nasibini aldı. Milyarlarca yıl önce,  dünya' nın yüzeyine çarpan mete...

YAŞAMAK (Acının ve neşenin dansı) (7)

Bazen hayat, iç içe geçmiş zıtlıkların sahnesi gibi gelir insana. Neşe ile hüznün,  umut ile kaderin, başlangıç ile sonun aynı anda var olduğu bir oyun... Bir an gülerken, diğerinde derin bir sessizliğe gömülebiliriz . Acının içinden geçmeden neşeyi, kaybetmeden sahip olmanın değerini,  düşmeden yükselmenin anlamını bilebilir miyiz gerçekten? Yaşamak, sadece nefes almak değil; hissetmek, yaralanmak,iyileşmek bazen tekrar kanamak demek. Mutluluklarımızı büyüten,  hüzünlerimizin gölgesi değil mi zaten? İşte bu yüzden yaşamın karmaşıklığı içinde kaybolurken bile belki de asıl yolculuk tam da burada başlıyordur. Yaşamla ilgili eski zamanlara baktım bu yazıyı yazarken ekleyebileceklerime; Antik yunan'da filozoflar, hayatın anlamını sorgularken bir yandan da onun kaçınılmaz acılarını kabul etmeyi öğütlermiş. (İçinden geçin diyorlar yani) Stoacı, filozof Epiktetos, "Başa gelen şeyler değil, onlara verdiğimiz anlam bizi üzer. " derken, aslında yaşamanın bizim iç dünyamızda şekill...