Ana içeriğe atla

ZAMAN (8)

Zaman,hepimizin içinde yaşadığı ancak asla tam olarak kavrayamadığı bir kavram:)
Zamanı tüketmek mi, zaman tarafından tüketilmek mi?
İnsanın en kıymetli şeyi nedir? diye düşündüğümde "zaman" ilk aklıma gelen.
(Tabi sağlık,cocuklar,anne,baba tamam bir sürü şey sayarsınız fakat onlar için de, zaman ihtiyacımız yok mu en nihayetinde. Öyle düşünün:)) zaman çok derin bir kelime.  Çocuğunuzun ilk adımları,  sevdiklerinizle paylaştığınız anlar ya da bir dostun vedası.  Zaman hayatımızdaki en büyük öğretmendir.  O anların geri gelmeyeceğini bilmek onları daha da anlamlı kılar.  Zaman akıp gidiyor evet ama onu değerli kılan bizim seçimlerimizdir.
Zamanı biten birsey olarak mi algılarsınız yoksa bitmeyen bir çember döngü mü? Zaman bizi büyüten birşey midir? Bitiren şey mi? Pek çok soru geliyor aklıma .
Biraz da bilimsel yönden bakıyorum çünkü bana somut birşey gerekiyor. Mantığıma yatması lazım ki duygusal olarak ta içselleştirip kabulleneyim. Yoksa ne manası var geçip gidiyor işte zaman 😅
En başa dönüyorum; zaman , evrenin başlangıcı olarak kabul edilen büyük patlama (big bang) ile başladı . Bu noktadan önce zaman kavramı yoktu.(en azından bizler için) Evren genişledikçe, uzay ve zaman birlikte genişlemeye devam ediyor. Tabi işin içine fizikçiler giriyor sonra; çok sevgili Albert Einstein "görelilik teorilerine" göre,  zaman mutlak bir kavram değildir diyor bize. 
Hadi size biraz anlatayım:) biraz fizik canım diyenler buraya;
"Zaman Görecelidir!"
Diyelim ki sevgilinle buluşmak için bir kafede oturuyorsun. O daha gelmemiş, ama sen de sabırla bekliyorsun. Beş dakika geçmiş gibi hissediyorsun ama saate bir bakıyorsun ki tam 30 dakika olmuş!
Şimdi de tam tersini düşün: Çok sıkıcı bir toplantıdasın , konuşan kişi bir şeyler anlatıyor. Sen "herhalde 45 dakika oldu" diye düşünürken saate bakıyorsun: Henüz 5 dakika geçmiş!
Bu durumu Einstein tek bir cümlede özetliyor:
"Bir adam bir saat boyunca güzel bir kadınla oturursa, ona bir dakika gibi gelir. Ama sıcak bir fırının üstüne bir dakika oturursa, ona bir saat gibi gelir. İşte görelilik budur!"
Ama dur, daha ilginci var! Einstein diyor ki: "Zaman aslında herkes için aynı hızda akmaz!"
Şimdi hayal edelim: Bir uzay gemisine binip neredeyse ışık hızına çıkıyorsun. Senin için zaman yavaş akıyor, ama Dünya'daki arkadaşların için normal hızda devam ediyor. 10 yıl sonra geri döndüğünde bir bakıyorsun ki sen sadece biraz yaşlanmışsın ama Dünya’da onlarca yıl geçmiş! Senin torunun senden büyük olmuş! (hatta böyle bir film vardi)
İşte bu yüzden "Zaman makinesi istiyoruz!" diyenler aslında yanlış yerde arıyorlar. Çünkü bir bakıma zaman yolculuğu zaten mümkün!
Einstein'ın formülleri diyor ki: Eğer çok hızlı gidersen zaman senin için yavaşlar. Eğer çok güçlü bir kütleçekim alanında olursan (mesela bir kara deliğin yakınında), zaman yine yavaşlar.
Sonuç olarak: Zaman, sabit bir şey değil! Kime, nerede ve nasıl olduğuna bağlı olarak farklı hızlarda akabilir.
Yani sıkıcı toplantılar hep uzun, eğlenceli buluşmalar hep kısa sürecek...😁 Einstein’a göre bu gayet normal!
Bilim bize mantıklı açıklamalar yapsa da ; insan beyni zamanı oldukça farklı şekilde algılar. Bunları bilmek için ayrıca bir bilim insanı olmamıza gerek yok. İnterneti açıp bakıyorsunuz herkese göre bir anlatımını buluyorsunuz. 
Sonuç olarak zaman, hem fiziksel bir gerçeklik hem de insan algısında derin bir deneyimdir.  
Bilim bize zamanın ölçülebilir ve açıklanabilir olduğunu söylerken aynı  zamanda onu derin, gizemli ve keşfedilmeye değer bir kavram olduğunu anlatır.  
Peki siz zamanınızı ne için kullanıyorsunuz?
Sonuç: Zamanı Yakalamak Mümkün mü?
Zaman, ne durdurabildiğimiz ne de geri sarabildiğimiz bir nehir gibi akıp gidiyor. Ne kadar yakalamaya çalışsak da hep bizden bir adım önde. Ama belki de mesele onu yakalamak değil, onunla uyum içinde akmayı öğrenmek.
Eğer zaman hızlı geçiyorsa, doğru şeyleri yapıyoruz demektir. Eğer yavaş ilerliyorsa, belki de değiştirmemiz gereken bir şeyler vardır. Sonuçta, zamanı yönetmek demek, aslında hayatımızı yönetmek demektir.
O halde yapabileceğimiz tek şey var: Zamanı bir düşman değil, iyi bir yol arkadaşı haline getirmek. Onu boşa harcamak yerine, dolu dolu yaşamak. Çünkü sonunda hepimiz aynı yere varıyoruz.Mühim olan yolculuğun nasıl geçtiği!
İyi yolculuklar...😉
Sevgiler...
Öneri bölümüne geldik buyrun;
Kitaplar
Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır – Ahmet Şerif İzgören
Zamanı verimli kullanma ve hayatı anlamlandırma üzerine eğlenceli, düşündürücü bir kitap.
Sonsuzluğun Sonu – Isaac Asimov
Zaman yolculuğu ve zamanın manipülasyonu üzerine, Asimov’un dahice kurguladığı bir bilim kurgu eseri.
Matt Haıg- Zamanı Durdurmanın Yolları 
İnsanın kendini kaybedip tekrar bulmasına dair güzel bir kitap
Filmler 
Inception (2010)
Rüya içinde rüya, bilinçaltı ve zamanın algısal olarak nasıl değişebileceği üzerine harika bir film.
Tenet (2020)
Zamanda ileri ve geri hareket etmenin kurallarını altüst eden, beynimizi yakan bir Nolan filmi daha!
Dizi 
Doctor Who (1963 – devam ediyor)
Zaman Lordu “Doktor”un, TARDIS adlı zaman makinesiyle geçmişe ve geleceğe yaptığı macera dolu yolculukları anlatan kült bilim kurgu dizisi.
12 Monkeys (2015-2018)
1995 yapımı aynı adlı filmden uyarlanan, zaman yolculuğu ve kelebek etkisi temalı sürükleyici bir dizi.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AHLAKİ GÖRECELİK (1)

 Öncelikle Merhaba; Beni bu Blogger sayfasını açmaya ve yazmaya iten ve artık bir şekilde içimdeki ve aklımdaki düşünceleri atmak, paylaşmak yalnız olmadığımı bilmek, içimden geçen bu duyguları sadece benim hissetmediğimi bilmek için açmış bulunuyorum. Bir şekilde birşeyler yapmam ve paylaşmam gerekiyordu. Çünkü çevremdeki insanların bu kadar tepkisizligine ve kayıtsızlığına dayanamıyorum.Toplumsal olaylar, günlük yaşamdaki karşılaştığımız fakat herkesle paylaşamadigimiz haksızlık ve insanların davranışları hakkında aslında kafama esen hersey hakkında yazmak istiyorum. Bu blogta öyle edebi şeyler bulamayacaksaniz. Bu blogta yaşayan normal bir insanın düşüncelerini bulacaksınız. Neden kayıtsız kalıyoruz etrafımıza karşı?  Araştırdım, psikolojide bunu yeri neresidir?  Pek çok yazı okudum. Travmalar, stres bozuklukları ve pek çok şeyin sonucunda "şizoid kişilik bozukluğu " olarak karşıma çıktı.Nedir bu şizoid kişilik bozukluğu? Kısaca açıklamam gerekirse; duygusal soğukluk, ...

Gökyüzünden Gelen Hazinenin Hikayesi (Toplanın Altın 'ın hikayesini anlatacağım size) (5)

Milyarlarca yıl önce, sessiz bir evrende  , iki devasa nötron yıldızı birbirine yaklaşmaya başladı.( Yazarken heyecanlandım 😆) Her biri, yıldızların yaşam döngüsünden arta kalan yoğun cisimlerdi. Sessizce ama kaçınılmaz şekilde bir çarpışmaya doğru ilerlediler.  Ve bir gün , o büyük an geldi; yıldızlar birbirine çarptı ve evreni aydınlatan muazzam bir patlama meydana geldi.  Bu patlamaya "kilonova" diyoruz. Ancak sadece bir ışık gösterisi değildi bu, aynı zamanda evrenin en değerli elementlerinden biri olan Altın ' ın doğum anıydı. ( hayırlı olsun nur topu gibi bir Altın madenimiz oldu. ) 😁 Atomlar bu kozmik dans sırasında birleşti,  enerji ve kaosun ortasında altın taneleri oluştu. Sonra, milyonlarca yıl boyunca, bu altın taneleri uzayın boşluğunda sürüklendi. Toz ve gaz bulutlarına karışarak yeni yıldız sistemlerinin ve gezegenlerin oluşumuna katkıda bulundu. Dünyamız da bu kozmik mirastan nasibini aldı. Milyarlarca yıl önce,  dünya' nın yüzeyine çarpan mete...

YAŞAMAK (Acının ve neşenin dansı) (7)

Bazen hayat, iç içe geçmiş zıtlıkların sahnesi gibi gelir insana. Neşe ile hüznün,  umut ile kaderin, başlangıç ile sonun aynı anda var olduğu bir oyun... Bir an gülerken, diğerinde derin bir sessizliğe gömülebiliriz . Acının içinden geçmeden neşeyi, kaybetmeden sahip olmanın değerini,  düşmeden yükselmenin anlamını bilebilir miyiz gerçekten? Yaşamak, sadece nefes almak değil; hissetmek, yaralanmak,iyileşmek bazen tekrar kanamak demek. Mutluluklarımızı büyüten,  hüzünlerimizin gölgesi değil mi zaten? İşte bu yüzden yaşamın karmaşıklığı içinde kaybolurken bile belki de asıl yolculuk tam da burada başlıyordur. Yaşamla ilgili eski zamanlara baktım bu yazıyı yazarken ekleyebileceklerime; Antik yunan'da filozoflar, hayatın anlamını sorgularken bir yandan da onun kaçınılmaz acılarını kabul etmeyi öğütlermiş. (İçinden geçin diyorlar yani) Stoacı, filozof Epiktetos, "Başa gelen şeyler değil, onlara verdiğimiz anlam bizi üzer. " derken, aslında yaşamanın bizim iç dünyamızda şekill...