Ana içeriğe atla

Gittiği Yeri Güzelleştirenler

Girdiği her ortama ferahlık katan, sözüyle değil haliyle huzur veren insanlar vardır. Onlar ne kalabalık yaparlar ne gürültü. Ama bir odaya girdiklerinde ortam aydınlanır. Peki nedir bu insanların sırrı? Ve biz neden bu tür insanların ardından bir "iyi ki" fısıldarız?
Geçenlerde ara sokaklardan birinde yürürken gözüme bir pencere çarptı. Solgun duvarların ortasında bir renk gibiydi. Pencere kenarında sardunyalar, içerde usulca sarkan danteller, önünde küçük bir masa, iki tahta sandalye... Belli ki biri burayı sahiplenmişti. Belki kiracıydı, belki geçiciydi ama kalıcı bir güzellik bırakmak istemişti. O an içimden geçen şuydu: “Bazı insanlar gittiği yeri güzelleştirir, çünkü içinde güzellik taşıyordur.”
Güzelleştirmek, süslemekten farklıdır. Parlatmak, her şeyin yolunda olduğunu göstermek değil; yolunda olmayanı dahi sevgiyle kabul etmek ve dönüştürmektir. Bu yüzden vizyon sahibi insanlar bunu farkında bile olmadan yapar. Onlar için bu bir gösteri değil, bir yaşam tarzıdır.

Ama her “vizyon” kelimesini duyduğumuzda dikkatli olmak gerekir. Çünkü bazen birileri çokça konuşur, anlatır, poz verir… Kendini olduğundan daha dolu gösterir. Lüks eşyalar, şatafatlı dekorlar, gösterişli cümlelerle oluşturulmuş bir “vizyon” havası. Ama dikkatle bakınca eksik olan bir şey hissedersiniz: Ruh yoktur, samimiyet yoktur, anlam yoktur.

Gerçek vizyon sahibi biri, ihtişamla değil, bakışla fark edilir. Mesela:

Harabe gibi görünen bir binanın duvarında, renkli boyalarla çizilmiş küçük bir motif göze çarpar.

Bir sınıfın köşesinde eski ama onarılmış sandalyelerle oluşturulmuş sıcak bir okuma köşesi vardır.

Bir kafede köşeye iliştirilmiş eski bir radyo, ortamı sessizce cazla doldurur.


Bunlar abartılı olmayan, içten gelen, gösterişe değil dönüşüme dayalı güzelliklerdir.

Kendisini vizyoner sanan bazılarıysa güzellik değil etki bırakmak ister. Ve etki ne yazık ki her zaman derinlikli olmak zorunda değildir. Bazen sadece gürültüdür. Sırf dikkat çekmek için yapılmış, içi boş hareketler… Belki de onları en çok şuradan tanırız: Gittikleri yer değil, sadece kendileri parlar. Oysa gerçek vizyonerler gittikleri yeri parlatır, kendi gölgelerini bile geride bırakırlar.

Gerçek vizyon, ses çıkararak değil iz bırakarak var olur. Göstererek değil yaşatarak kendini belli eder. Belki sadece bir çiçekle, belki küçük bir dokunuşla… Varlığınla güzelleştirmek mümkün. Sadece niyet etmek yeter.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AHLAKİ GÖRECELİK (1)

 Öncelikle Merhaba; Beni bu Blogger sayfasını açmaya ve yazmaya iten ve artık bir şekilde içimdeki ve aklımdaki düşünceleri atmak, paylaşmak yalnız olmadığımı bilmek, içimden geçen bu duyguları sadece benim hissetmediğimi bilmek için açmış bulunuyorum. Bir şekilde birşeyler yapmam ve paylaşmam gerekiyordu. Çünkü çevremdeki insanların bu kadar tepkisizligine ve kayıtsızlığına dayanamıyorum.Toplumsal olaylar, günlük yaşamdaki karşılaştığımız fakat herkesle paylaşamadigimiz haksızlık ve insanların davranışları hakkında aslında kafama esen hersey hakkında yazmak istiyorum. Bu blogta öyle edebi şeyler bulamayacaksaniz. Bu blogta yaşayan normal bir insanın düşüncelerini bulacaksınız. Neden kayıtsız kalıyoruz etrafımıza karşı?  Araştırdım, psikolojide bunu yeri neresidir?  Pek çok yazı okudum. Travmalar, stres bozuklukları ve pek çok şeyin sonucunda "şizoid kişilik bozukluğu " olarak karşıma çıktı.Nedir bu şizoid kişilik bozukluğu? Kısaca açıklamam gerekirse; duygusal soğukluk, ...

Gökyüzünden Gelen Hazinenin Hikayesi (Toplanın Altın 'ın hikayesini anlatacağım size) (5)

Milyarlarca yıl önce, sessiz bir evrende  , iki devasa nötron yıldızı birbirine yaklaşmaya başladı.( Yazarken heyecanlandım 😆) Her biri, yıldızların yaşam döngüsünden arta kalan yoğun cisimlerdi. Sessizce ama kaçınılmaz şekilde bir çarpışmaya doğru ilerlediler.  Ve bir gün , o büyük an geldi; yıldızlar birbirine çarptı ve evreni aydınlatan muazzam bir patlama meydana geldi.  Bu patlamaya "kilonova" diyoruz. Ancak sadece bir ışık gösterisi değildi bu, aynı zamanda evrenin en değerli elementlerinden biri olan Altın ' ın doğum anıydı. ( hayırlı olsun nur topu gibi bir Altın madenimiz oldu. ) 😁 Atomlar bu kozmik dans sırasında birleşti,  enerji ve kaosun ortasında altın taneleri oluştu. Sonra, milyonlarca yıl boyunca, bu altın taneleri uzayın boşluğunda sürüklendi. Toz ve gaz bulutlarına karışarak yeni yıldız sistemlerinin ve gezegenlerin oluşumuna katkıda bulundu. Dünyamız da bu kozmik mirastan nasibini aldı. Milyarlarca yıl önce,  dünya' nın yüzeyine çarpan mete...

YAŞAMAK (Acının ve neşenin dansı) (7)

Bazen hayat, iç içe geçmiş zıtlıkların sahnesi gibi gelir insana. Neşe ile hüznün,  umut ile kaderin, başlangıç ile sonun aynı anda var olduğu bir oyun... Bir an gülerken, diğerinde derin bir sessizliğe gömülebiliriz . Acının içinden geçmeden neşeyi, kaybetmeden sahip olmanın değerini,  düşmeden yükselmenin anlamını bilebilir miyiz gerçekten? Yaşamak, sadece nefes almak değil; hissetmek, yaralanmak,iyileşmek bazen tekrar kanamak demek. Mutluluklarımızı büyüten,  hüzünlerimizin gölgesi değil mi zaten? İşte bu yüzden yaşamın karmaşıklığı içinde kaybolurken bile belki de asıl yolculuk tam da burada başlıyordur. Yaşamla ilgili eski zamanlara baktım bu yazıyı yazarken ekleyebileceklerime; Antik yunan'da filozoflar, hayatın anlamını sorgularken bir yandan da onun kaçınılmaz acılarını kabul etmeyi öğütlermiş. (İçinden geçin diyorlar yani) Stoacı, filozof Epiktetos, "Başa gelen şeyler değil, onlara verdiğimiz anlam bizi üzer. " derken, aslında yaşamanın bizim iç dünyamızda şekill...