Ana içeriğe atla

Hersey para mı?

HER ŞEY PARA MI?

(Yoksa biz mi abartıyoruz?)

Tarih Kısa, Hesap Uzun:
Para dediğimiz şey, öyle sonradan çıkma bir şey değil. Tarih öncesi insanlar bile “bu mamut butuna karşılık iki taş balta alırım” gibi hesaplar peşindeydi.
Ama takas sistemi zordu: Kimse kimsenin keçisini beğenmez, herkes kendi buğdayını överdi. İşte tam bu noktada sahneye Lidyalılar çıktı. “Kardeşim biz bu işe bir son verelim, şu parlak şeyleri bastıralım,” dediler ve ilk madeni parayı M.Ö. 7. yüzyılda dolaşıma soktular.
Dolar mı? Euro mu?
Dolar, 1792’de ABD’nin milli gururu olarak doğdu. İsmi bile havalı: “Thaler” kelimesinden türedi, Avrupalı bir havası var.
Euro ise 1999’da, "biz birleşelim de Almanya'nın sözü geçsin" diyen AB’nin ortak cüzdanı oldu. 2002’de cebe girdi, hâlâ oradan çıkamıyor.
Peki... Her şey para mı gerçekten?
Sabah kahveni içmeden güne başlayamıyorsan evet.
Ev sahibin kirayı hatırlattığında: kesinlikle.
Çocuğun okul gezisine gitmek istiyorsa ama aidat “çeyrek altın” düzeyindeyse: %100!
Yani yeri geliyor, “her şey para” demek, bir isyan değil; bir gerçeklik testi.
But just stop, think about it: 
Para kazanmak için sevmediğin bir işe gidiyorsun. Kazandığınla mutfak alışverişi yapıyorsun.
Sonra o mutfakta zaman geçirecek vakti kazanmak için daha fazla çalışıyorsun.
Ve sonunda diyetisyene gidiyorsun çünkü yemeğe vakit bulamadığın için dengesiz beslenmişsin.
Yani döngü: Para kazan → sağlığını kaybet → onu geri al → yine para kazan.
Buna “kapitalist çamaşır makinesi” diyebilir miyiz?
Mutluluk = Para mı?
Bazen evet:
ATM’de “bakiyeniz yetersiz” yerine “sizin gibisine az bile!” dese, mutlu olursun.
Tatilde otel yerine halanın evine gitmek zorunda kalmazsan: mis gibi!
Ama çoğu zaman...
Birinin seni gerçekten anlaması için banka hesabına değil, gözlerine bakması gerekir.
Bir akşam yemeğinde birlikte gülmek, en lüks restorandan daha doyurucudur.
Para, güzel bir hayat kurar ama anlamlı bir hayatı sen inşa edersin.
Para olmadan elit olunur mu?
Elitlik; fransız şarabı içmek değil, iki cümle düzgün kurabilmekte saklı.
Metroda kitap okuyan biri mi elit? Kesinlikle.
Konuşurken "benim değer yargılarım" diyebilen biri mi? Net.
Telefon kamerasıyla çekilmiş siyah beyaz bir fotoğrafta ruhu olan kişi mi? En elit!
Unutma, asıl şıklık tevazuda gizli, asıl zenginlik sade olabilmekte.
Sonuç: Her şey para mı?
Kimi zaman evet, kimi zaman hayır.
Ama şu kesin: Para güzel bir yardımcıdır, kötü bir patrondur.
Ve bazı değerler, asla bir cüzdana sığmaz.

"Her Şey Para Değil Ama..."

Marketteyiz. Elimizde iki yoğurt: Biri %100 doğal, cam kavanozda, 75 TL. Diğeri plastik kutuda, promosyonlu, 24.90.
Doğalı seçmek istiyoruz ama iç ses: “Zaten ruhum eksik, yoğurdum olsun mu saf?”
Karar: Parayla gelen doğallık da bir yere kadar...
Kafede oturuyorsun. Yan masada biri "ben Bali'de ruhsal aydınlanma yaşadım" diyor.
Sen içinden: “Ben geçen hafta pazar poşetiyle eve dönerken yaşadım o aydınlanmayı.”
Not: Ruhun nereye gideceği bazen uçak biletiyle ilgili değil.
Arkadaş düğün yapıyor.
Mekan şık, müzikler iyi, fotoğrafçı drone’la çalışıyor.
Senin aklındaysa sadece şu soru: "Zarfın içine ne kadar koymalı?"
Evet, bazı dostluklar gram altınla ölçülüyor artık.
Parayla Saadet Olur mu? Küçük Bir Test:
Aşağıdaki sorulara içtenlikle cevap ver:
1. En son ne zaman parasız ama çok güldün?
2. Aldığın bir hediyeden çok, bir kelimeye sevindiğin oldu mu?
3. Parayı kazandığın işten çok, ücretsiz yaptığın bir iyilik seni daha tatmin etti mi?
3’te 2 “evet” ise: Ruhun hâlâ insan sıcaklığında.
Hepsi “evet” ise: Şanslısın, çünkü para hâlâ senin rehberin değil, sadece aracın.
Para mutluluğu satın alamaz belki ama dondurma alabiliyor, o da bir şeydir. Yine de unutma, en zengin insan cebinde değil, içinde huzur taşıyandır.”😉




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AHLAKİ GÖRECELİK (1)

 Öncelikle Merhaba; Beni bu Blogger sayfasını açmaya ve yazmaya iten ve artık bir şekilde içimdeki ve aklımdaki düşünceleri atmak, paylaşmak yalnız olmadığımı bilmek, içimden geçen bu duyguları sadece benim hissetmediğimi bilmek için açmış bulunuyorum. Bir şekilde birşeyler yapmam ve paylaşmam gerekiyordu. Çünkü çevremdeki insanların bu kadar tepkisizligine ve kayıtsızlığına dayanamıyorum.Toplumsal olaylar, günlük yaşamdaki karşılaştığımız fakat herkesle paylaşamadigimiz haksızlık ve insanların davranışları hakkında aslında kafama esen hersey hakkında yazmak istiyorum. Bu blogta öyle edebi şeyler bulamayacaksaniz. Bu blogta yaşayan normal bir insanın düşüncelerini bulacaksınız. Neden kayıtsız kalıyoruz etrafımıza karşı?  Araştırdım, psikolojide bunu yeri neresidir?  Pek çok yazı okudum. Travmalar, stres bozuklukları ve pek çok şeyin sonucunda "şizoid kişilik bozukluğu " olarak karşıma çıktı.Nedir bu şizoid kişilik bozukluğu? Kısaca açıklamam gerekirse; duygusal soğukluk, ...

Gökyüzünden Gelen Hazinenin Hikayesi (Toplanın Altın 'ın hikayesini anlatacağım size) (5)

Milyarlarca yıl önce, sessiz bir evrende  , iki devasa nötron yıldızı birbirine yaklaşmaya başladı.( Yazarken heyecanlandım 😆) Her biri, yıldızların yaşam döngüsünden arta kalan yoğun cisimlerdi. Sessizce ama kaçınılmaz şekilde bir çarpışmaya doğru ilerlediler.  Ve bir gün , o büyük an geldi; yıldızlar birbirine çarptı ve evreni aydınlatan muazzam bir patlama meydana geldi.  Bu patlamaya "kilonova" diyoruz. Ancak sadece bir ışık gösterisi değildi bu, aynı zamanda evrenin en değerli elementlerinden biri olan Altın ' ın doğum anıydı. ( hayırlı olsun nur topu gibi bir Altın madenimiz oldu. ) 😁 Atomlar bu kozmik dans sırasında birleşti,  enerji ve kaosun ortasında altın taneleri oluştu. Sonra, milyonlarca yıl boyunca, bu altın taneleri uzayın boşluğunda sürüklendi. Toz ve gaz bulutlarına karışarak yeni yıldız sistemlerinin ve gezegenlerin oluşumuna katkıda bulundu. Dünyamız da bu kozmik mirastan nasibini aldı. Milyarlarca yıl önce,  dünya' nın yüzeyine çarpan mete...

YAŞAMAK (Acının ve neşenin dansı) (7)

Bazen hayat, iç içe geçmiş zıtlıkların sahnesi gibi gelir insana. Neşe ile hüznün,  umut ile kaderin, başlangıç ile sonun aynı anda var olduğu bir oyun... Bir an gülerken, diğerinde derin bir sessizliğe gömülebiliriz . Acının içinden geçmeden neşeyi, kaybetmeden sahip olmanın değerini,  düşmeden yükselmenin anlamını bilebilir miyiz gerçekten? Yaşamak, sadece nefes almak değil; hissetmek, yaralanmak,iyileşmek bazen tekrar kanamak demek. Mutluluklarımızı büyüten,  hüzünlerimizin gölgesi değil mi zaten? İşte bu yüzden yaşamın karmaşıklığı içinde kaybolurken bile belki de asıl yolculuk tam da burada başlıyordur. Yaşamla ilgili eski zamanlara baktım bu yazıyı yazarken ekleyebileceklerime; Antik yunan'da filozoflar, hayatın anlamını sorgularken bir yandan da onun kaçınılmaz acılarını kabul etmeyi öğütlermiş. (İçinden geçin diyorlar yani) Stoacı, filozof Epiktetos, "Başa gelen şeyler değil, onlara verdiğimiz anlam bizi üzer. " derken, aslında yaşamanın bizim iç dünyamızda şekill...