Unutmanın İnceliği: Hafızamız Neden Bizi Yarı Yolda Bırakır?
Hiç bir odaya girip neden girdiğini unuttuğun oldu mu? Ya da yıllardır hatırlamadığın bir anı, bir şarkıyla birden gözlerinin önüne geliverdi mi? Hafıza dediğimiz şey gerçekten güvenilir mi, yoksa hatırlamak kadar unutmak da doğamızın bir parçası mı?
İnsan zihni, düşündüğümüzden çok daha karmaşık. Bilgisayar gibi çalıştığını sanırız ama onun algoritması, bazen siler, bazen saklar, bazen de hiç beklemediğimiz bir anda ortaya çıkarır. Peki ama neden?
Hafızanın Labirentinde Kaybolmak
Unutmak çoğu zaman bir zaaf gibi görülür. Oysa psikoloji tarihi, bunun aslında son derece doğal ve işlevsel bir süreç olduğunu söylüyor. 19. yüzyılda Alman psikolog Hermann Ebbinghaus, unutma eğrisini ortaya koyduğunda, yeni öğrenilen bilgilerin ne kadar hızlı silindiğini gösterdi. Ona göre, bilgi tekrar edilmezse birkaç gün içinde silinip giderdi.
Günümüzde nörobilim, bu süreci çok daha detaylı açıklıyor. Hipokampus, beynimizin hafıza merkezi olarak yeni anıları işler. Ancak bu merkez, her bilgiyi sonsuza dek saklamaz. Bir süre sonra “önemsiz” olarak kodladıklarını silmeye başlar. Sebep basit: Beyin enerji tasarrufu yapar ve gereksiz bilgileri taşımaz. Tıpkı her gün çöp kutusunu boşaltmak gibi.
Unutmak: Bir Savunma Mekanizması mı?
Beyin sadece pasif olarak unutmuyor; bazı anıları aktif olarak bastırıyor. Nörobilimci Michael Anderson, travmatik anıların bastırılmasının, beynin kendini koruma yöntemlerinden biri olduğunu söylüyor. Kimi zaman hatırlamak, kişiyi tüketir. Bu yüzden zihin kendini savunmaya alır ve bazı sahneleri bilinçdışına gömer.
“İnsan neden en çok unutmak istediklerini hatırlar?” sorusu, işte bu çelişkiyle ilgilidir. Çünkü bastırılan anılar tamamen yok olmaz; iz bırakırlar. Bir fotoğraf, bir koku ya da bir şarkı onları yeniden canlandırabilir. Ve biz, aslında silindi sandığımız duyguların sadece uyuduğunu fark ederiz.
Kalbin Hafızası: Unutulmayanlar
Bazı anılar vardır, yıllarca aklına gelmez. Ama bir anda bir çay kokusunda, bir rüzgâr esintisinde tüm hücrelerinle o ana dönersin. Neden? Çünkü duygusal hafıza, beyin için çok daha kalıcıdır. Duygularla işlenen anılar, amigdala tarafından derinlemesine kodlanır.
Bir arkadaşım bana şöyle demişti:
“Annemin hastane odasında bana son kez gülümsediği anı hâlâ dün gibi. Ama o yılın doğum günümde ne giydiğimi hatırlamıyorum bile.”
Bu, hafızanın seçiciliğidir. Kalbin unutmadığını beyin bile silemez.
Unutmanın Paradoksu: Hatırlamak mı Zor, Unutmak mı?
Unutmak bir lütuf mu, bir ceza mı? Kimi anılar silinince eksik hissederiz, kimi anılarda ise kalmanın yükü çok ağırdır. Alzheimer gibi hastalıklar, hafızayı yitirmeyi acı bir şekilde öğretir. Kendi adını, sevdiğinin yüzünü unutan bir zihin, sadece bilgileri değil, kendiliği de kaybeder.
Ama bazı şeyleri unutmak da iyileştiricidir. Hafızamız arşiv değil; yaşayan, yeniden yazılan bir hikâye kitabıdır. Bazen sayfalar silinir, bazen eklenir. Ve bu, yeniden başlamanın bir yoludur.
Unutmanın Nazik Eli
Unutmak, bizi yarı yolda bırakmaz. Aksine, yolda kalmamız için bazı yükleri bırakmamıza yardım eder. Hafıza, her şeyi hatırlasaydı; belki de hiçbir şeye yeniden başlayamazdık.
Hayatın yükünü hafifletmek için unutmak da bir meziyettir.
Ama kalbimizi unutmadan.
Sevgiler...
Yorumlar
Yorum Gönder