Ana içeriğe atla

🌿 Adı Konulmamış Bir Anlaşma (Doğanın Hikâyesi)

Bir gün, ormanın derinliklerinde bir yaprak rüzgârla savruldu. Hiç kimse o yaprağın düşüşünü önemsemedi. Ama toprak fark etti. Çünkü o yaprak, toprağın besiniydi.

Toprak, onu sessizce içine aldı. Çürüdü, ayrıştı, toprakla bütünleşti. Günler geçti. Güneşin ışıltısıyla ısınan yer kabuğunda, bir tohum çatladı. İşte o yaprağın yok oluşu, yeni bir yaşamın başlangıcıydı.

O tohumdan çıkan filiz büyüdü. Yağmurun damlalarıyla beslendi, kuşların ötüşlerini dinledi, güneşle dans etti. Onun gölgesinde bir tilki uyudu, dalında bir kuş yuva yaptı.

Bir gün, filizin etrafına başka ağaçlar da geldi. Kimse onlara “toplanın” demedi. Ama bir bağ vardı aralarında. Sessiz ama güçlü bir anlaşma:
Birlikte yaşarsak ayakta kalırız.
Ağaçların kökleri, toprağın altında birbirine dokunuyordu. Gözle göremeyeceğimiz incecik mantar lifleri aracılığıyla haberleşiyor, zayıf olan ağaca yardım ediyor, fazla besini paylaşıyorlardı.

Doğada her şey birbiriyle konuşur.
Rüzgar çiçeğe fısıldar, arı çiçekle dans eder, su kaya ile oynar.

Hiçbiri diğerini sorgulamaz. Hiçbiri, “ben önemliyim, sen önemsizsin” demez.
Çünkü doğa, ayrım yapmaz.
Bir karınca da değerlidir, bir dağ da.

Ama biz insanlar…
Bazen kendi varlığımızı doğanın üstünde sanırız. Ağaçları keseriz, toprağı unuturuz, arının sesini duymayız. Oysa doğa, her gün bizi uyarır:
“Ben sensiz yaşarım. Ama sen bensiz bir gün bile dayanamazsın.”
 Doğada hiç birşey boşuna değildir. 
Kitap Önerileri;
1. Peter Wohlleben – Ağaçların Gizli Yaşamı

> “Ağaçlar, birbirlerini besleyebilir, hasta olanı uyarabilir, hatta ölen bir ağacın besinini kardeşlerine aktarabilir. Bizim ‘odun’ dediğimiz şey, onların yaşayan bir organizmasıdır.”

Toprağın altında sessizce uzanan kökler, bazen bizden daha çok empati kurar. Peter Wohlleben’in dediği gibi, doğadaki bağlar sadece fiziksel değil, duygusal bir etkileşim gibidir. Ağaçlar bile birbirlerine bakarken biz, kendi kardeşimize yüzümüzü çevirebiliyoruz.

2. Chinghiz Aitmatov – Toprak Ana

> “Toprak, en derin acıyı bile sessizce saklar ama hiç kimseye haksızlık etmez.”

Doğa, insanın aksine ne kin güder ne de hesap sorar. O, sabırla bekler. Ne zaman hatanı fark eder, elini toprağa koyarsan, seni yeniden kabul eder. Çünkü o bizim annemizdir; hem doğuran, hem affeden.

🎥 Belgesellerden

Fantastic Fungi (2019)

> “Mantarlar sadece çürüyen şeyleri dönüştürmez, aynı zamanda yaşamı birleştirir. Onlar doğanın internetidir.”

Doğanın köklerinde sadece besin değil, bilgi de dolaşır. Mantarlar, görünmez bir iletişim ağı kurarak ağaçlar arasında adeta e-posta taşır. Bilim insanları buna “Wood Wide Web” adını verir. İnsanlar kablosuz ağlarla gururlanırken, doğa bunu milyonlarca yıldır zaten yapıyor.

Our Planet – David Attenborough

> “Doğa bizim yardımımıza ihtiyaç duymuyor. Bizim, doğaya ihtiyacımız var.”

Göz kamaştıran belgesel “Gezegenimiz”de vurgulanan gerçek, insanlığın doğaya dair en çok unuttuğu şeydir. Bize sanki doğayı korumak lütufmuş gibi anlatılır. Oysa asıl ihtiyaç sahibi biziz. Kırdığımız her dal, aslında kendi damarımızdır.

> Tüm bu kitaplar, filmler ve belgeseller aynı gerçeğe işaret ediyor:
Doğa, birbirine görünmeyen iplerle bağlı bir varoluş düzenidir.
Ve biz o düzenin içinde ne kadar alçak gönüllü olursak, o kadar derin kökler salabiliriz.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AHLAKİ GÖRECELİK (1)

 Öncelikle Merhaba; Beni bu Blogger sayfasını açmaya ve yazmaya iten ve artık bir şekilde içimdeki ve aklımdaki düşünceleri atmak, paylaşmak yalnız olmadığımı bilmek, içimden geçen bu duyguları sadece benim hissetmediğimi bilmek için açmış bulunuyorum. Bir şekilde birşeyler yapmam ve paylaşmam gerekiyordu. Çünkü çevremdeki insanların bu kadar tepkisizligine ve kayıtsızlığına dayanamıyorum.Toplumsal olaylar, günlük yaşamdaki karşılaştığımız fakat herkesle paylaşamadigimiz haksızlık ve insanların davranışları hakkında aslında kafama esen hersey hakkında yazmak istiyorum. Bu blogta öyle edebi şeyler bulamayacaksaniz. Bu blogta yaşayan normal bir insanın düşüncelerini bulacaksınız. Neden kayıtsız kalıyoruz etrafımıza karşı?  Araştırdım, psikolojide bunu yeri neresidir?  Pek çok yazı okudum. Travmalar, stres bozuklukları ve pek çok şeyin sonucunda "şizoid kişilik bozukluğu " olarak karşıma çıktı.Nedir bu şizoid kişilik bozukluğu? Kısaca açıklamam gerekirse; duygusal soğukluk, ...

Gökyüzünden Gelen Hazinenin Hikayesi (Toplanın Altın 'ın hikayesini anlatacağım size) (5)

Milyarlarca yıl önce, sessiz bir evrende  , iki devasa nötron yıldızı birbirine yaklaşmaya başladı.( Yazarken heyecanlandım 😆) Her biri, yıldızların yaşam döngüsünden arta kalan yoğun cisimlerdi. Sessizce ama kaçınılmaz şekilde bir çarpışmaya doğru ilerlediler.  Ve bir gün , o büyük an geldi; yıldızlar birbirine çarptı ve evreni aydınlatan muazzam bir patlama meydana geldi.  Bu patlamaya "kilonova" diyoruz. Ancak sadece bir ışık gösterisi değildi bu, aynı zamanda evrenin en değerli elementlerinden biri olan Altın ' ın doğum anıydı. ( hayırlı olsun nur topu gibi bir Altın madenimiz oldu. ) 😁 Atomlar bu kozmik dans sırasında birleşti,  enerji ve kaosun ortasında altın taneleri oluştu. Sonra, milyonlarca yıl boyunca, bu altın taneleri uzayın boşluğunda sürüklendi. Toz ve gaz bulutlarına karışarak yeni yıldız sistemlerinin ve gezegenlerin oluşumuna katkıda bulundu. Dünyamız da bu kozmik mirastan nasibini aldı. Milyarlarca yıl önce,  dünya' nın yüzeyine çarpan mete...

YAŞAMAK (Acının ve neşenin dansı) (7)

Bazen hayat, iç içe geçmiş zıtlıkların sahnesi gibi gelir insana. Neşe ile hüznün,  umut ile kaderin, başlangıç ile sonun aynı anda var olduğu bir oyun... Bir an gülerken, diğerinde derin bir sessizliğe gömülebiliriz . Acının içinden geçmeden neşeyi, kaybetmeden sahip olmanın değerini,  düşmeden yükselmenin anlamını bilebilir miyiz gerçekten? Yaşamak, sadece nefes almak değil; hissetmek, yaralanmak,iyileşmek bazen tekrar kanamak demek. Mutluluklarımızı büyüten,  hüzünlerimizin gölgesi değil mi zaten? İşte bu yüzden yaşamın karmaşıklığı içinde kaybolurken bile belki de asıl yolculuk tam da burada başlıyordur. Yaşamla ilgili eski zamanlara baktım bu yazıyı yazarken ekleyebileceklerime; Antik yunan'da filozoflar, hayatın anlamını sorgularken bir yandan da onun kaçınılmaz acılarını kabul etmeyi öğütlermiş. (İçinden geçin diyorlar yani) Stoacı, filozof Epiktetos, "Başa gelen şeyler değil, onlara verdiğimiz anlam bizi üzer. " derken, aslında yaşamanın bizim iç dünyamızda şekill...