Ana içeriğe atla

Heşeyi Bilenler Cemiyeti

🪞 Hepiniz Çok Biliyorsunuz

Herkesin her şeyi bildiği bir çağdayız.
Ekonomi batarsa nedenini sokaktaki manav anlatıyor, eğitim sistemi çökerse çözümünü kuaför söylüyor. Aşkın sırrını ise üç dakika süren bir "Instagram"videosunda öğreniyoruz.
Kimse “bilmiyorum” demiyor artık. Çünkü bu çağda bilmemek, neredeyse ayıp sayılıyor.
Oysa bazen en bilge cümle, bir omuz silkmesiyle gelen o sade kelimedir:
“Bilmiyorum.”

Bilmek mi, biliyor gibi görünmek mi?

Artık herkesin kendi kürsüsü var: telefon ekranı. (Bknz. Burası da benim kürsüm)
Bir tuşla profesör, iki story’le psikolog, üç yorumla politikacı olunabiliyor.
Bilgiye ulaşmak kolaylaştıkça, bilgiliymiş gibi davranmak da moda oldu.
Okumadan yorum yapan, araştırmadan yargılayan bir ordu gibiyiz ,üstelik kendimizi de çok ciddiye alıyoruz.
Kimse farkında değil ama “her şeyi bilen insan” aslında hiçbir şeyi anlamıyor.

Konuşmaktan Yorulmayanlar , ( ayyyy ay ki ne ay) 

Bir şey dikkatimi çekti: Artık sohbetler yarış gibi.
Herkesin “doğru”sunu anlatmak için sıraya girdiği ama kimsenin kimseyi dinlemediği bir yarış.
Sohbet dediğin paylaşımdır, ama bizde paylaşım bile tek yönlü oldu.
Kimi zaman “Ben olsam…” diye başlayan cümleler, karşındakini dinlemeden bitiyor.
Sonra herkes “çok güzel konuştuk” diye ayrılıyor masadan ,kimse konuşulanı hatırlamadan tabii.

Bilmeyenlerin Bilgeliği

Gerçek bilgelik biraz tevazu ister.
Sokrates “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.” demişti;
bizse “Her şeyi biliyorum ama yine de bir daha anlatayım.” noktasındayız.
Oysa bazen sessizlik, en dolu cevaptır.
Dinlemek, öğrenmenin ilk adımıdır.
Ama kimin umurunda? Biz duymaktan çok, duyurulmakla ilgileniyoruz.

🎭 1. Komik – Tatlı Sert Son (iki farklı son yazdım hangisini tercih edersen senin olsun :)

Ne diyeyim… hepiniz çok biliyorsunuz.
Her konuda fikriniz var, hatta olmayan konuda bile var.
Bir gün birisi size gerçekten yeni bir şey anlatmaya kalkarsa, lütfen o anki en kıymetli hazinenizi kullanın: susmak.
Ama biliyorum, zor.
Çünkü bu ülkede herkes ya danışman, ya terapist, ya da hayat koçu.
Hadi neyse… konuşun bari, ama sırayla konuşun — evren bile sizi duymakta zorlanıyor artık. 😄

🕳️ 2. Acı Gerçekli son; 

Ne diyeyim… hepiniz çok biliyorsunuz.
Fakat garip bir şey var: bu kadar bilgiye rağmen kimse kimseyi anlamıyor.
Ne kalp kalmış dinleyen, ne kulak kalmış düşünen.
Herkes haklı, herkes doğru, herkes uzman.
Belki de bu yüzden hiçbirimiz gerçekten öğrenemiyoruz.
O yüzden lafı uzatmayayım:
Bir gün bilmek değil, anlamak moda olursa… işte o gün gerçekten ilerleyeceğiz.
 Sevgiler...

Bu görseli de chapcpt ye yaptırdım 😆 
En çok o biliyor çünkü 😅

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AHLAKİ GÖRECELİK (1)

 Öncelikle Merhaba; Beni bu Blogger sayfasını açmaya ve yazmaya iten ve artık bir şekilde içimdeki ve aklımdaki düşünceleri atmak, paylaşmak yalnız olmadığımı bilmek, içimden geçen bu duyguları sadece benim hissetmediğimi bilmek için açmış bulunuyorum. Bir şekilde birşeyler yapmam ve paylaşmam gerekiyordu. Çünkü çevremdeki insanların bu kadar tepkisizligine ve kayıtsızlığına dayanamıyorum.Toplumsal olaylar, günlük yaşamdaki karşılaştığımız fakat herkesle paylaşamadigimiz haksızlık ve insanların davranışları hakkında aslında kafama esen hersey hakkında yazmak istiyorum. Bu blogta öyle edebi şeyler bulamayacaksaniz. Bu blogta yaşayan normal bir insanın düşüncelerini bulacaksınız. Neden kayıtsız kalıyoruz etrafımıza karşı?  Araştırdım, psikolojide bunu yeri neresidir?  Pek çok yazı okudum. Travmalar, stres bozuklukları ve pek çok şeyin sonucunda "şizoid kişilik bozukluğu " olarak karşıma çıktı.Nedir bu şizoid kişilik bozukluğu? Kısaca açıklamam gerekirse; duygusal soğukluk, ...

Gökyüzünden Gelen Hazinenin Hikayesi (Toplanın Altın 'ın hikayesini anlatacağım size) (5)

Milyarlarca yıl önce, sessiz bir evrende  , iki devasa nötron yıldızı birbirine yaklaşmaya başladı.( Yazarken heyecanlandım 😆) Her biri, yıldızların yaşam döngüsünden arta kalan yoğun cisimlerdi. Sessizce ama kaçınılmaz şekilde bir çarpışmaya doğru ilerlediler.  Ve bir gün , o büyük an geldi; yıldızlar birbirine çarptı ve evreni aydınlatan muazzam bir patlama meydana geldi.  Bu patlamaya "kilonova" diyoruz. Ancak sadece bir ışık gösterisi değildi bu, aynı zamanda evrenin en değerli elementlerinden biri olan Altın ' ın doğum anıydı. ( hayırlı olsun nur topu gibi bir Altın madenimiz oldu. ) 😁 Atomlar bu kozmik dans sırasında birleşti,  enerji ve kaosun ortasında altın taneleri oluştu. Sonra, milyonlarca yıl boyunca, bu altın taneleri uzayın boşluğunda sürüklendi. Toz ve gaz bulutlarına karışarak yeni yıldız sistemlerinin ve gezegenlerin oluşumuna katkıda bulundu. Dünyamız da bu kozmik mirastan nasibini aldı. Milyarlarca yıl önce,  dünya' nın yüzeyine çarpan mete...

YAŞAMAK (Acının ve neşenin dansı) (7)

Bazen hayat, iç içe geçmiş zıtlıkların sahnesi gibi gelir insana. Neşe ile hüznün,  umut ile kaderin, başlangıç ile sonun aynı anda var olduğu bir oyun... Bir an gülerken, diğerinde derin bir sessizliğe gömülebiliriz . Acının içinden geçmeden neşeyi, kaybetmeden sahip olmanın değerini,  düşmeden yükselmenin anlamını bilebilir miyiz gerçekten? Yaşamak, sadece nefes almak değil; hissetmek, yaralanmak,iyileşmek bazen tekrar kanamak demek. Mutluluklarımızı büyüten,  hüzünlerimizin gölgesi değil mi zaten? İşte bu yüzden yaşamın karmaşıklığı içinde kaybolurken bile belki de asıl yolculuk tam da burada başlıyordur. Yaşamla ilgili eski zamanlara baktım bu yazıyı yazarken ekleyebileceklerime; Antik yunan'da filozoflar, hayatın anlamını sorgularken bir yandan da onun kaçınılmaz acılarını kabul etmeyi öğütlermiş. (İçinden geçin diyorlar yani) Stoacı, filozof Epiktetos, "Başa gelen şeyler değil, onlara verdiğimiz anlam bizi üzer. " derken, aslında yaşamanın bizim iç dünyamızda şekill...