Birini anlamak sabır ister.
Ama biz aceleciyiz.
Anlamadan hüküm veriyoruz, duymadan cevap veriyoruz, düşünmeden eleştiriyoruz.
Belki de anlamak değil, haklı çıkmak istiyoruz.
Her tartışmanın sonunda bir taraf değil, bir egonun kazanmasını diliyoruz.
Kendimizi haklı çıkarınca rahatlayacağımızı sanıyoruz ama içimizde hep bir tortu kalıyor.
Çünkü kalpten gelen hiçbir şey, “haklı çıkmak” üzerine kurulu olamaz.
Birini olduğu gibi kabul etmek zor geliyor.
Çünkü bu, kendi doğrularımızdan biraz vazgeçmek demek.
Kendimize çizdiğimiz “doğru” haritasının dışına çıkmak bizi korkutuyor.
Ama hayat, sadece bizim doğru bildiklerimizden ibaret değil.
Ve bunu fark ettiğin an, bir sessizlik kaplıyor içini , güzel bir sessizlik.
Artık herkesin kendince haklı olabileceğini görüyorsun.
İnsanları değiştirmeye çalıştıkça ilişkiler bozuluyor.
Birini “düzeltmeye” çalışmak, onu olduğu hâliyle yeterli bulmadığın anlamına geliyor.
Kimi zaman farkında olmadan sevgiyi bile bu şekilde eksiltiyoruz.
“Ben seni olduğun gibi seviyorum” derken, cümlemizin içinde yüz tane koşul saklı.
Oysa gerçek sevgi, düzeltme isteği taşımıyor.
Sadece var olana yer açıyor.
Bazen susmak gerekiyor.
O sessizlikte bir tür kabulleniş gizli.
“Sen öylesin, ben böyleyim” diyebilmek…
Ve bu cümlenin içinde bir savaş değil, bir huzur barındırmak.
Artık kimseyi bana benzetmeye çalışmıyorum.
Kimseye, “beni anla” demiyorum.
Çünkü herkes kendi kadar anlıyor zaten.
Ve bu da yeterli.
Belki de büyümek, başkalarını değiştirmeye çalışmayı bırakmaktır.
Kendine dönüp “ben neden bu kadar anlatma isteği duyuyorum?” diyebilmektir.
Belki de gerçekten anlamak, hiçbir şeyi açıklamadan sadece dinlemektir.
Sevgiler...
Yorumlar
Yorum Gönder