Birini anlamak sabır ister. Ama biz aceleciyiz. Anlamadan hüküm veriyoruz, duymadan cevap veriyoruz, düşünmeden eleştiriyoruz. Belki de anlamak değil, haklı çıkmak istiyoruz. Her tartışmanın sonunda bir taraf değil, bir egonun kazanmasını diliyoruz. Kendimizi haklı çıkarınca rahatlayacağımızı sanıyoruz ama içimizde hep bir tortu kalıyor. Çünkü kalpten gelen hiçbir şey, “haklı çıkmak” üzerine kurulu olamaz. Birini olduğu gibi kabul etmek zor geliyor. Çünkü bu, kendi doğrularımızdan biraz vazgeçmek demek. Kendimize çizdiğimiz “doğru” haritasının dışına çıkmak bizi korkutuyor. Ama hayat, sadece bizim doğru bildiklerimizden ibaret değil. Ve bunu fark ettiğin an, bir sessizlik kaplıyor içini , güzel bir sessizlik. Artık herkesin kendince haklı olabileceğini görüyorsun. İnsanları değiştirmeye çalıştıkça ilişkiler bozuluyor. Birini “düzeltmeye” çalışmak, onu olduğu hâliyle yeterli bulmadığın anlamına geliyor. Kimi zaman farkında olmadan sevgiyi bile bu şekilde eksiltiyoruz. “Ben s...
🪞 Hepiniz Çok Biliyorsunuz Herkesin her şeyi bildiği bir çağdayız. Ekonomi batarsa nedenini sokaktaki manav anlatıyor, eğitim sistemi çökerse çözümünü kuaför söylüyor. Aşkın sırrını ise üç dakika süren bir "Instagram"videosunda öğreniyoruz. Kimse “bilmiyorum” demiyor artık. Çünkü bu çağda bilmemek, neredeyse ayıp sayılıyor. Oysa bazen en bilge cümle, bir omuz silkmesiyle gelen o sade kelimedir: “Bilmiyorum.” Bilmek mi, biliyor gibi görünmek mi? Artık herkesin kendi kürsüsü var: telefon ekranı. (Bknz. Burası da benim kürsüm) Bir tuşla profesör, iki story’le psikolog, üç yorumla politikacı olunabiliyor. Bilgiye ulaşmak kolaylaştıkça, bilgiliymiş gibi davranmak da moda oldu. Okumadan yorum yapan, araştırmadan yargılayan bir ordu gibiyiz ,üstelik kendimizi de çok ciddiye alıyoruz. Kimse farkında değil ama “her şeyi bilen insan” aslında hiçbir şeyi anlamıyor. Konuşmaktan Yorulmayanlar , ( ayyyy ay ki ne ay) Bir şey dikkatimi çekti: Artık sohbetler yarış gibi. Herkesin “doğru”sun...